26.03.2006

bahçevan

Pazar akşam üzeri itibariyle bir yediveren limon ağacım, üç fideli bir çilek saksım ve tam kırk üç tane daha menekşem oldu. Hepsinin çukurlarını ben açtım, can suyunu verdim. Umarım adı üzerinde kaypak bahar onlara kötü davranmaz. Bir daha yanlarına gidene kadar başlarının çaresine bakacaklar.


Günün ardından ipe asılacaklar:
- İnce bir bel ve sırt ağrısı
- Pisboğazlık sonucu felç olmuş bir mide
- Mart ayı diyerek ciddiye almadığım güneşin rüzgarla birlikte elmacık kemiklerime, burnuma ve dudaklarıma bıraktığı kavruklar
- Eşek derisinden hallice ellerim


19.03.2006

isimlendiremediğim

Çoktandır böyle sabahlara uyanmamışım. Derin bir şaşkınlık, içimde cevaplanmayan “bu da nereden çıktı?” sorusu... Gündüz itip kaktıkların geceleri sıkıştırıyor seni. Neden konuşmazsın be kadın? Neden dokunabilecekken ellerini saklarsın? Adını söylemeyince yok olur mu sanırsın? Bütün inkarların bir bir bulur seni. İşte böyle bir sabaha uyanırsın. Kaçırırsın gözlerini ama taşıdığın yüzde bir tek cümle asılıdır: Ben katıksız bir korkağım.

11.03.2006

hayat yumakları

Moira kız kardeşler kaderi belirleyen üç tanrıçaymış.* Her insan doğduğunda onun yaşam ipliğini bükmeye başlarlarmış. Canları istediğinde de ipi keserek hayatı sonlandırırlarmış. O kadar güçlü ölümsüzlermiş ki tanrıların babası Zeus bile saygı duyarmış kararlarına. Moiraların belirledikleri değiştirilemezmiş.

Bugün “kaderin ağlarını örmesi” deyiminin bu eski inanışla bir ilgisi olup olmadığını düşündüm. Sonra İngilizce’de “fate” (kader) ile “fatal” (ölümcül) arasındaki benzerlik geldi aklıma. Yakın bir göbek bağı İtalyanca’da “fata” (peri kızı) ile “fatal” (yine ölümcül) arasında mevcut. Fransızca’da da “fatal” ile “fatalité” (kader) kardeş.

Gözümün önünde canlandırdım: Üç kız kardeş hayat yumaklarımızı bir kumaşa dokuyor. O zaman aynı bağlamın parçası oluyoruz. Bize verilen yerde kısıtlı bir şekilde esneyebiliyoruz gel gör ki iki yumak atlayıp üçüncüye erişemiyoruz. Öteki kumaşa da geçemiyoruz çünkü tezgahın dışına taşamıyoruz...

Ben bu tasarıdan hoşlanmadım. Bütün raslantıları dışlıyor gibi geldi. Başka bir şey düşledim: Sakar kız kardeşler hayat yumaklarımızı ellerinden düşürüyor. Yerde bütün ipler karışıyor. Çarpışma anında birbirine dolananlar artık hep beraber yaşıyor. Çarpışmanın şiddetiyle geri sekenler ayrı yönlere gidiyor, bir daha hiç karşılaşmıyor. Çarpışma öncesi ve sonrası asla aynı olmuyor. Ama ilk dokunuştan sonra gerçekleşecekleri Moiralar bile bilmiyor. Onlar sadece başlangıca ve bitişe karar veriyor. Böylesi daha güzel (sanki)...

*Azra Erhat, “Mitoloji Sözlüğü”, 1989, 4. Basım.

4.03.2006

Deliliğe Övgü



Kendisi “deli incir” imiş. Yaprakları dökülmüşken bile meyve verme yetisine sahip. Verimli olabilmek için delirmek gerektiğine en güzel kanıt... Saygıyla eğiliyorum önünde.

1.03.2006

gelgit

Artık aramasan da olur beni. Limandaki dalganın kıvrımlarına karıştım, yelkeni dolduran lodosa. Kuma gömülmüş bir kabuktayım. O kadar çok var ki benden istesen de bulamazsın. Yengecin bacağında yolcuyum. Sarhoşluk yalnız bize mi verildi sandın? Yükselen ay ışıyor üstüme. Islak bir ayak izi uzunluğuncaymış yaşamım. Sabah sisinde ince ve hainim. Her nefeste bir kaleyi derinden salladım. Akıntıya boyun eğen kestanenin dikenindeyim işte. Farketmeden can yakmakmış tek amacım. Bir gelişle kondum dünyanın kıyısına, bir gidişle kaybolurum...